Please note that Tapas no longer supports Internet Explorer.
We recommend upgrading to the latest Microsoft Edge, Google Chrome, or Firefox.
Home
Comics
Novels
Community
Mature
More
Help Discord Forums Newsfeed Contact Merch Shop
Publish
Home
Comics
Novels
Community
Mature
More
Help Discord Forums Newsfeed Contact Merch Shop
__anonymous__
__anonymous__
0
  • Publish
  • Ink shop
  • Redeem code
  • Settings
  • Log out

Mucize İmparator

2. Bölüm (2/2)

2. Bölüm (2/2)

Aug 11, 2024

"Vaziyet hiç iyi değil" Yaşlıların toplandığı büyük oda, hırıltılı bir ses ile dolmuştu uzun bir sessizlikten sonra. "İmparator Yao, Göktürkler topraklarını aldığından beri fazlasıyla huzursuz. Sürekli en kuzeye, Hyesan ve Pochon'a asker gönderip duruyorlar. Tarlalarda çalışan çiftçilerinde bir sabrı var. Hayvanlar huzursuz ve gelen kış sezonu fazla çetin geçecek. Pirinç ve et olmadan atlatmamız çok zor."

Sakalı uzun olan yaşlı katip, uzun masanın ucunda oturmuş ve önündeki kağıtlara bir şeyler yazan huzursuz arkadaşına bakmıştı. "Göktürkler Batı Tang'ı aldı diye İmparatorun bize çıkartma yapması mantıksız" dedi diviti mürekkebe batırarak. "Vergi ödeyip, bir süre sonra kendi toprakları için asıl Göktürklerle savaşmaları gerek."

"Çinliler Göktürk lafını duyar duymaz evlerine kaçışıyorlar. O göçebe yaşayan barbarların neler yapabileceğini bilmiyor musun?"

"Bize dokunmadıkları sürece Kuzey Hanedanlığı olarak bir şey yapamayız, arkadaşım"

Bu lafları diğer katipleri huzursuz etmişti. Homurtular yükseldiğinde içlerinden bir tanesi sertçe elini masaya vurdu ve odanın çınlamasına sebep oldu. "Efendiler iyi hatırlayın" dedi yaşlı adam hırlayarak. "Bundan 25 sene önce zamanın İmparatoru vefat ettiğinde 40 gün 40 gece bize çektirmedikleri kalmamıştı. Üstümüze tıpkı bir gölge gibi çöktüklerinde karşılık dahi vermeye fırsatımız olmadı. Neredeyse bütün kuzey sınırını boylu boyuna yakıp yıktılar, insanlarımızı kılıçlardan geçirdiler. Manpo nehri çinli askerler gittikten sonra bile kırmızı akmaya devam etti. Biliyorum, eskiyi yâd etmek hiç hoş değil ancak geçmişi düşünerek hareket etmeliyiz. Şu an bütün halk kış için erzak toplama peşindeler. Askerler bile kısa süreli de olsa memleketlerine dönüp çiftçi anne babalarına biraz da olsa yardımcı olmak için an kolluyorlar. Biz bu kadar meşgulken eğer kuzeyden darbe yersek kesinlikle toplanamayız, ve üzülerek söylüyorum ki Daehan İmparatorluğunun düşüşü kaçınılmaz olur"

Katip dahil, odadaki bütün yaşlı heyeti suskunlaşmıştı.Aralarında pek de yaşlı olmayan, hatta genç sayılabilecek bir çömez çekingen bir şekilde el kaldırdığında, düşünceli gözler hemen ona döndü. "Ben bir şey söylemek istiyorum, Müsaadenizle" dedi Katip çömezi. Genç olduğu için sesi toy ve titrekti.Yaşlılar, ona fikrini beyan etmesi için müsaade verince çömez olan oturduğu yerde sırtını dikleştirdi ve dirseklerini alçak masaya yasladı.

"Güney hanedanlığının politik olarak en az bizim kadar tehlikede olduğunu düşünüyorum" Çömez mürekkep lekeli parmaklarının arasında bulunan diviti, sıkıştırılmış samandan yapılma olan kağıda sürttü ve Kore yarımadasını biraz hatalı olsa da çalakalem çizdi. "Tang İmparatorluğunun Güneye inememe sebebi biziz. Kuzey soğuk ve fazla çetin. Ayrıca sık ormanlıklarımız var. Çinliler bozkırda ya da geniş yaylalarda savaşmaya alışık olduklarından bizim coğrafyamız onları ürkütüyor. Fakat, olur da İmparator bize çıkartma yaparsa ve Kuzey Hanedanlığı düşerse, bu sefer Güneye yönelirler."

"Yani?"

"Yani neden güney ile müttefik olmuyoruz?"

Katip çömezinin bu sözleri yaşlıların öfkelenmesine ve yumruklarını masaya vurup yüksek sesle homurdanmalarına neden olmuştu. Kulaklarına inanamıyorlardı! "Ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu senin?!" diye gürledi bir yaşlı. Resmen burnundan ateş soluyordu. "Hayatlarında bolluktan başka bir şey görmemiş, askeriye konusunda bütün çevre İmparatorluklardan çok daha kötü bir durumda olan bir halk ile mi müttefik olmamızı öneriyorsun? Peh, Samhan hanedanlığı hayatında 1 kere bile doğru düzgün savaş görmedi. Bırak ellerine kılıç vermeyi, orak versen ne yapacaklarını şaşırlar"

Yaşlı adamın ettiği son laf odadaki diğer üyelerin gülüşmesine sebep olmuştu. Ortamdaki gergin atmosfer biraz da olsa dağılmış gibiydi sanki. Herkes genç katip çömeziyle dalga geçerken odanın bir köşesinde oturmuş ve elindeki eski kitabı okuyan bir yaşlının öksürüğü bastırdı onların seslerini. Yaşlılar, uzun zamandır bu heyette olan ve ara sıra söz söyleyen adamın ağır ağır kendilerine yaklaşmasıyla hemen toparlanmış ve oturma şekillerini düzeltmişlerdi.

"Kardeşlerim, görüyorum ki biraz fazla kendinizi kaptırmışsınız" dedi yaşlı adam bastonuyla bir iki adım attığında. Yüzünde tatlı bir tebessüm vardı. "Neden bu genç delikanlının üstüne gidiyorsunuz? Söyledikleri çok da mantıksız sayılmaz"

"Lütfen" Sakalında boncuktan süslemeler olan bir yaşlı çıkışmıştı. "Ne dediğini duymaz mısın? Çocuk bize Güney ile müttefik olmamızı söyledi. 500 senedir kanlı bıçaklı olduğumuz insanlarla aynı safta bulunmamızın akıllıca olduğunu düşünüyor"

"Size şu anda komik gelebilir" diyerek ağır ağır hareketlerle yere oturdu yaşlı adam. Bir yandan da dizlerine kadar uzanan beyaz sakalını okşuyordu, suratında anlayışlı bir ifade vardı. "Fakat ben bu genç delikanlıya hak veriyorum"

Bu sözler üzerine odayı kasıp kavuran uğultuları ancak sertçe masaya inen bir tokmak yatıştırabilmişti. Sakalını okşayan yaşlı adam kısık gözlerini diğerlerinin üzerinde gezdirdi. "Hemen gürlemeyin dostlar" dedi ağır bir sesle. "Size şu an komik gelen bu laflar aslında iki imparatorluğun kurtuluşu olabilir. Hiç eskileri düşünür müsünüz geceleri uykuya dalmadan evvel? Ben düşünürüm. İnsanların kendi öz kardeşlerini kestiği, çocuklarını boğdurttuğu geceleri hatırlarım. O günler halen daha dün gibi aklımdadır"  "E nasıl hak verirsin o zaman bu çocuğa?"

"Bakın dostlar, bizler görüp geçirmiş insanlarız. Hatrı sayılır bir zamandır bu dünyada yaşayıp gidiyoruz. Gelin sakin sakin bir düşünelim" Yaşlı adam elini sakalından çekti ve usulca masanın üstüne koydu. "Kuzey ile Güney küs iki kardeştir. Bu küslük 500 seneden fazladır yarardan çok zarar sağladı. Dışarıya her zaman daha zayıf, daha çelimsiz olduk. Bir tehlikeyle karşılaştığımızda birlik olup ayakta durmaktansa, birbirimizi ötekileştirmeyi seçtik. Verdiğimiz bu kararların bedellerini de çok ağır ödedik. Dostlar, bu küçümsediğiniz delikanlı aslında çok mantlı bir çözüm önerisi sundu. Ola ki Kuzey ve Güney güçlerini birleştirir tek yumruk olurlarsa altlarından kalkamayacakları mevzu kalmaz."

Yaşlı adam masanın üzerinde duran 10 diviti eline almıştı usulca. İçlerinden bir tanesini seçip kırdığında "Biz böyleyiz" dedi ve elini diğer 9 divite uzattı. "Tek başınayken kırması kolay, ancak beraberken..." 9 diviti elinde kırmaya çalıştığında yapamamıştı. "Muazzam bir güce kavuşuyoruz"

Genç katip çömezi pür dikkat dinliyordu bu yaşlı adamı. Diğerlerinin aksine o yerinde huysuzlanmıyor, bu adamın dudaklarından çıkan her bir kelimeyi not alıyordu zihninde. Bir müddet kimse bir şey dememişti. Ta ki masanın sonunda oturan boz saçlı bir yaşlı elini kaldırana kadar. "E o zaman bilgehan efendi" dedi küstah bir tavırla. "Madem dersin ki biz bir olmalıyız, sorunlarla bir başa çıkmalıyız, e bu iki imparatorluğu nasıl birleştirmeyi planlarsın? Dediğin gibi Kuzey ile Güneyin yıldızı 500 yıldır barışmadı. Şimdi şıp diye olacak iş mi bu?"

Bilgehan bu tavır karşısında ister istemez gülmüştü. Kısılan gözleri ve bir aşağı bir yukarı sallanan omuzlarıyla sanki karşısındaki adamı tiye alıyor gibiydi. "Sen merak etme kardeşim" dedi aniden gülmeyi keserek. Soluk suratı bir anda ciddiyetle kızarmıştı. "Ben ne yapacağımı çok iyi biliyorum. Buradaki kimsenin ne desteğini ne de onayını beklerim. Sizden tek beklentim bana köstek olmamanız. Bu kadar"

Parmaklarında şahşahlı yüzüklerin olduğu elini kaldırdığında kapının orada bekleyen bir adam hemen yanında bitivermişti. Bilgehan apar topar önündeki kağıda bir şeyler yazdı ve tepesinde bekleyen delikanlının eline tutuşturdu. "Bunu Hanyang'daki sarayın heyetine ulaştırın" dedi diğerlerinin şaşkın bakışlarını göz ardı ederek. "En kısa zamanda kardeşlerimizi ziyarete geleceğimizi bilsinler" Odadakiler bu sefer karşı çıkmamışlardı. Sadece öksürüp başlarını çevirmişlerdi. Kimse Bilgehanın bu emrivaki tavırlarından hoşnut değildi. Güney ile müttefik olma düşüncesi bile huzursuzlanmalarına yeterken, bu adamın kalkıp herkesin adına karar vermesi onları iyice germişti.

Delikanlı elindeki kağıtla odadan çıktıktan sonra, yaşlı adam alaycı bir tebessümle masadaki yoldaşlarına baktı. "Mevzuyu hallettiğimize göre, eh içelim o zaman!" Eliyle masada duran, beyaz seramikten yapılma küçük içki bardağını yukarı kaldırdı ve "Ulusumuz için!" diye bağırdı. "Ulusumuz ve İmparatorumuz için!"

Alucielo
Alucielo

Creator

Comments (0)

See all
Add a comment

Recommendation for you

  • Secunda

    Recommendation

    Secunda

    Romance Fantasy 43.3k likes

  • What Makes a Monster

    Recommendation

    What Makes a Monster

    BL 75.3k likes

  • Silence | book 2

    Recommendation

    Silence | book 2

    LGBTQ+ 32.3k likes

  • Blood Moon

    Recommendation

    Blood Moon

    BL 47.6k likes

  • Invisible Boy

    Recommendation

    Invisible Boy

    LGBTQ+ 11.4k likes

  • Primalcraft: Scourge of the Wolf

    Recommendation

    Primalcraft: Scourge of the Wolf

    BL 7.1k likes

  • feeling lucky

    Feeling lucky

    Random series you may like

Mucize İmparator
Mucize İmparator

455 views0 subscribers

Enemies to lovers, Slow burn, LGBT+, Drama ve türlü türlü entrika...
-
Goryeo yarım adasında gün geçtikçe hayat koşulları zorlaşıyordu. İki imparatorluğun hükmettiği bu toprak parçası yakında milyarlarca insanın mezarı olacaktı. Bunun için, acilen önlem alınmalı ve bir şekilde yaklaşan kanlı gelecek değiştirilmeliydi.

Bu yüzden, Güneyin vurdum duymaz, fevri ve en az sıcakları kadar yakıcı olan İmparatoru WANG Chadae bir sabah kalktığında kendini Kuzeyin haşin, hiçbir zaman kendinden ödün vermeyen ve en az soğukları kadar çetin olan İmparatoru HAN Insoo ile yanyana bulmuştu.
Subscribe

8 episodes

2. Bölüm (2/2)

2. Bölüm (2/2)

42 views 0 likes 0 comments


Style
More
Like
List
Comment

Prev
Next

Full
Exit
0
0
Prev
Next