İmparatorun onu katılmaya zorladığı derslerden bahsetmek bile istemiyordu Chadae. Güneyde istediği gibi kovaladığı öğretmenleri yerine, şimdi kendisine gram acımayan diplomatlarla aynı masada oturup kalkmaktan bıkmıştı. Kimse onun ne istediğini sormuyordu. Kimse onun nasıl hissettiğini önemsemiyordu.
Kuzeyi katlanılabilir yapan tek şey İmparatoriçenin dostluğuydu. Bu soluk tenli zayıf kadın, Chadae'nin her ihtiyacına koşuyordu. Sofradan aç kalktığını anladığı anda odasına İmparatordan gizli gizli bir tepsi yemek gönderirdi. Güneyden gelen arkadaşı Kangdae ile uzak kalmaması ve kendini yalnız hissetmemesi için onun odasını Yavru saraya taşıttırmıştı. Bazen ana sarayda karşılaştıklarında, İmparatoriçe sıcacık bir gülümsemeyle Chadae'ye katıldığı derslerin nasıl geçtiğini sorardı. Diğer kuzeylilerin aksine İmparatoriçe çok sıcak kanlı bir kadındı. İlgiliydi, sevecendi, İmparatorun yükünü hafifletmek için kendi uykusundan feragat edip sabahlara kadar çalışan biriydi. Hırslı olduğu kadar yufka yürekliydi de. Chadae bazen onu bahçede çocuklarla oynarken görürdü. Genç imparatoriçe çocukların ellerindeki yaralara merhem sürer, eğer varsa kürklerindeki delikleri yamardı.
Bir gün haddini aşarak "Neden çocuğunuz yok?" diye sormuştu imparatoriçeye. "Siz tahta geçeli çok olmadı mı?"
Bu sorusunun karşısında imparatoriçe şaşkınlıkla bakakalmıştı. Chadae onun suratındaki ifadeyi gördüğü zaman anlamıştı nasıl bir terbiyesizlik ettiğini. Apar topar özür dilemeye çalışırken, İmparatoriçe buruk bir gülümsemeyle başını sallamakla yetinmişti. Daha sonradan Chadae çok üzücü şeyler duymuştu hizmetlilerin ağzından. Sarayda dönen dedikodulara göre, İmparatoriçenin çocuğu olmuyordu. Bir gün kulak misafiri olduğu sırada onun yokluğundan habersiz olan bir hizmetli "Benim teyze kızı Başhekimin şifahanesinden sorumlu" demişti. Konuşurken bir yandan da elindeki otları ayıklıyordu. "İmparatoriçe ne yaparsa yapsın gebe kalamıyormuş. Sürekli ilaç içiyormuş ama nafile. Olaya şaman bile dahil olmuş"
"Yaaa? Eee sonra?"
"Sonrası mı var? Gebe kalamıyor işte. 10 senedir evliler ama şu zamana kadar gebeliğe dair bir şey duymadık"
"İmparatoriçenin kardeşleri hastalıktan ölmüştü değil mi?"
"Evet evet"
"Belli ki o da hasta, o yüzden çocuğu olmuyor. Çok yazık"
"Belli belli, suratı da bir garip. Teni o kadar soluk ki boynundaki damarlar belli oluyor"
"Hiç görmedim"
"Pudra sürüyor ondan görmemişsindir. Benim de amca kızı onun bahçesinden sorumlu. Bir sabah vakti bahçede çalışırken İmparatoriçenin pudrasız suratını görmüş, neredeyse bayılıyormuş. Çok korkunçmuş"
"Yaaaa? Çok yazık"
Genç İmparator hizmetlilerin konuşmasını daha fazla dinleyemeden hızlı adımlarla uzaklaşmıştı oradan. İmparatoriçe hakkında söyledikleri şeyler onu aşırı rahatsız etmişti. Yaptığı patavatsızlık yüzünden de büyük utanç duyuyordu.
Kafasına dolan anılarla iyice uykusu kaçan esmer adam ofladı ve yattığı yataktan kalktı. Buraya geldiğinden beri yaşadığı şeyler yüzünden geceleri hep huzursuzlanıyordu, ne kadar isterse istesin uyuyamıyordu. Onu rahatlatsın diye verilen çaylar bile bir türlü bu uyku problemini çözememişti.
Üstüne geçirdiği kürke iyice sarıldıktan sonra sessiz adımlarla odasından dışarı çıktı ve ona selam veren görevlileri görmezden geldi. Zaten güneyde olduğu gibi onu peşinden takip eden hizmetlileri yoktu burada, o yüzden kendisine verilen zoraki selamları sürekli cevapsız bırakıyordu.
Sürgülü tahta kapıyı çekip dışarı çıktığında suratına çarpan soğuk havayla ürpermişti ister istemez. Ellerini kürkün altındaki ceplerine soktuğunda derin bir nefes aldı ve ağır ağır Yavru Sarayın bahçesinde turlamaya başladı. Geceleri saray çok sessiz oluyordu, dışarısı zaten soğuk olduğu için kimse kolay kolay sarayın dışına çıkmıyordu da. Herkes güneş batana kadar harıl harıl çalışıyor, hava karardığında da hemen saraydaki yerlerine geçiyorlardı. Ay en tepeye çıkana kadar da saraydaki görevlerini yerine getiriyor, daha sonra da uyuyorlardı.
Bu saatlerde kimsenin bahçede olmayışını seviyordu aslında Chadae. Onu yargılayarak bakan insanlar yoktu, istediği gibi davranabiliyor, istediği şekilde yürüyebiliyordu. Hatta isterse kalkıp dans bile edebilirdi. Sonuçta onu kim görecekti ki?
Yavru Sarayın biraz dışında kalan ve neredeyse kimsenin ilgilenmediği bir bahçe vardı. Chadae burayı şans eseri bulmuştu. Bahçenin girişindeki duvarlar sarayın dış duvarlarında olan devasa sarmaşıklarla kaplıydı. Bu sarmaşıklar bahçenin tahta kapısını örtüyor, neredeyse bulunmasını imkansızlaştırıyordu.
Tahta kapıyı ittirdiğinde, Chadae gördüğü manzara karşısında kocaman gülümsemişti. Dışarısı ne kadar pis, ne kadar karamsar olursa olsun, bu bahçe tam tersiydi. Uzun zamandır bakım görmemesine rağmen duvarların içi tertemizdi. Bahçenin otları kısa ve düzgündü. Tam ortasında ufak bir süs havuzu bulunuyordu. Havuzun içerisinde su yoktu, onun yerine konulmuş bir sürü odun parçası vardı.Bu bahçedeki en beğendiği yer burası değildi aslında, bahçenin biraz daha diplerinde kalan, ağaçların gizlediği ve Chadae'nin sık sık gittiği başka bir yer daha vardı. Kenarlarında ot bitmiş taşları takip ettiğinizde sizi devasa bir havuz karşılıyordu. Bu havuz duvardan duvara uzanan bodur ağaçlarla çevrelenmişti. Ortasında küçük bir kum adacığı, bu adacağın üzerinde de tatlı bir ev bulunuyordu. Eve ulaşımınızı hemen sağ tarafında bulunan köprüyle sağlıyordunuz. Köprünün girişinde yosunlanmış bir kedi heykeli bile vardı.
Chadae heyecanla havuzun yanına ulaştığında tam yerdeki kütüğe oturacaktı ki, evin içerisinden gelen cılız mum ışığıyla duraksamıştı. Normalde kimse buraya gelmezdi. Hatta buraya gelen tek kişinin o olduğuna adı kadar emindi. Merakına yenik düşerek sessiz adımlarla köprünün oraya gittiğinde, cılız mum ışığı daha da aydınlanmıştı. Evin içerisinde kadifeden yapılma elbiseler giyen çok güzel bir kadın vardı. Elinde tuttuğu ufak bir tahta parçasıyla teker teker evin etrafında bulunan fenerlerin mumlarnı yakıyordu. Her yaktığı fener ortamı aydınlattıkça Chadae kadını daha da net görmeye başlamıştı. Bembeyaz teni, örülmüş siyah saçlarıyla o kadar narin duruyordu ki. Arkası dönük olduğu için yüzünü pek göremiyordu fakat sadece hareket ediş tarzıyla bile mest olmuştu. Tıpkı bir asilzadeye benziyordu. Siyah suya düşen yansıması onu sanki havada süzülüyormuş gibi göstermişti.
Esmer adam ileriye doğru bir adım attığında ayağının altındaki eski köprü gıcırdayarak çok yüksek bir ses çıkardı ve bu da kadının irkilmesine sebep oldu. Kadın bir saniyeliğine İmparatorun olduğu tarafa dönmüş, daha sonra aniden suratını bir çaput parçasıyla kapatmıştı. Chadae bunu fark ettiğinde "Özür dilerim!" dedi yüksek sesle. "Sizi korkutmak istemedim. Ben Wang Klanından Samhan İmparatoru Chadae" Kaşları yukarı kalkıktı. "Gerçekten çok özür dilerim. Niyetim sizi gözetlemek değildi. Sadece evin içerisindeki mumları görünce meraklanmadan edemedim"
Kadın, İmparatorun özrüne karşılık vermeden apar topar eve girdiğinde, genç adamın suratı asılmıştı. Hızlı adımlarla köprüyü geçip evin kapısına geldi ve tahtadan yapılma sürgülü kapının önünde durdu. "Sizi korkuttuysam lütfen beni affedin" dedi yumuşak bir ses tonuyla. "Bunu samimiyetle söylüyorum burada kötü bir niyetle bulunmuyorum"
"Lütfen gidin" Kadının cılız sesi duyulmuştu. "Buraya girmeniz yasak. Lütfen kimse görmeden gidin"
Chadae "Buraya girmenin yasak olduğunu bilmiyordum" demişti üzgün bir surat ifadesiyle. Sesini elinden geldiğince nazik tutmaya çalışıyordu. Kadını ürküttüğünün farkındaydı ve daha da fazla onu germek istemiyordu. "Gerçekten çok özür dilerim" Ağır adımlarla evden uzaklaştığında, son bir kez arkasına baktı ve köprüyü geçti. Git gide karanlığa gömülen evi gördüğünde kadının hızlı hızlı mumları söndürdüğünü anlamıştı.
Hiç tanımadığı birinin huzurunu kaçırdığı için hissettiği suçluluk duygusuyla başını öne eğmiş, daha sonra da bahçeden çıkmak için taşlı yolun takip etmeye başlamıştı.
"Bence sen hayalet gördün" dedi Kangdae yerde uzanmış kitabını okurken. Arkadaşı gecenin bir vakti apar topar odasına geldiğinde ister istemez uykusu açılmıştı. "Hem niye kimsenin gitmediği bir bahçeye giriyorsun ki sen?"
"Hayalet falan görmedim ben" diyerek tersledi arkadaşını genç imparator. "Hayaletler bu kadar güzel olmazlar"
"Kadının suratını bile görmemişsin"
"Güzel olduğunu anlamak için suratını görmeme gerek yok" Chadae homurdandı. "Hava karanlık olabilir ama ben kör değilim Kangdae"
Esmer tenli haritacı oflayarak kitabını yere bıraktığında yattığı yerden doğrulup bağdaş kurmuştu. Bir dirseğini dizine yasladı, diğer eliyle de alnını ovuşturdu. "Tamam iyi, terk edilmiş bir bahçede gezinen beyaz tenli siyah saçlı bir kadın görmüşsün. Giydiği kıyafetler de öyle herkesin giyebileceği kıyafetlerden değilmiş. Ne yapalım?"
"Özür dilemek istiyorum" Chadae üzgün bir ses tonuyla söylemişti bunu. "Kadını istemeden çok ürküttüm"
"Kardeşim, tamamen anlattıklarından yola çıkarak söylüyorum bunu, sen hayalet görmüşsün. Kesin zamanında kocasından çok zülm görerek ölmüş bir kadındır, o yüzden öyle geziniyordur."
"Örgüsü sırtındaydı. Eğer evli olsaydı topuz yapardı"
"Buna mı dikkat ettin?"
"Evet"
İmparator böyle deyince, arkadaşı gözlerini devirdi ve elleriyle kel kafasını kaşıdı. "Chadae" dedi endişeli bir surat ifadesiyle. "Buraya geldiğinden beri zor zamanlar geçirdiğini biliyorum. İlk kez evinden uzaktasın ve hiç alışkın olmadığın şartlar altında yaşamaya çalışıyorsun. Ama sence de kendine gelmen gerekmiyor mu? Yavaş yavaş akıl sağlığın için endişelenmeye başlıyorum bak"
Kangdae'nin bu tavrı biraz esmer tenli adamı rahatsız etmişti. "her neyse" dedi omuzlarını silkerek. Suratı buruş buruştu. "Saat geç oldu ben odama gideyim en iyisi"
"Chadae-"
"İyi geceler"
Arkadaşını tersleyerek odadan çıktığında, Chadae kimsenin suratına bakmadan hızlı adımlarla kendi odasına doğru yürüdü. O hayalet görmediğinden emindi. Eğer hayalet görmüş olsaydı şu ana kadar boynu kırılmış ya da ruhu yenmiş olurdu. Hem ne tür bi' hayalet mum yakardı ki?
Kürklerle sarmalanmış yatağına uzandığında, ellerini göğüsüne koydu ve gözlerini yumdu. Kafasında tekrar tekrar gördüğü kadının hayalini kuruyordu. Acaba nasıl biriydi? Chadae onun en az hareketleri kadar nazik biri olduğuna emindi. Peki suratı nasıldı? İnce uzun mu yoksa kısa ve tombul muydu? Ya dudaklarına ne demeliydi? Kesin ince ve pembe dudakları vardı.
Aklına gelen fikirle aniden ayağa fırladığında başı dönse bile durmamış, hemen eline geçen ilk saman kağıdını yere fırlatmıştı. Chadae divitini siyah mürekkebe bandırdığında farkında olmadan gülümsüyordu.
- Merhaba, ben Chadae-
"Olmaz. Çok samimi"
- Merhaba, ben Wang Klanından İmparator Cha-
"Aşırı resmi"
- Merhaba, ben geçen akşam sizi ürküten saygısız heri-
Chadae öfleyerek elindeki kağıdı buruşturup bir kenara attığında sinirli bir şekilde saçlarını çekiştirmişti. "Hiçbiri olmuyor" dedi huysuzlanarak. "Ben bu kadına ne yazsam doğru olur ki?"Mürekkepli elini çenesine koymuş, iç çekerek düşünüyordu genç imparator. Bir kaç dakika öylece boşluğa dalmış düşünürken, aklına gelen fikirle heyecanlandı ve yeni bir kağıt çıkardı.
"Tıpkı bir peri kızına benzeyen esrarengiz hanımefendi,
Dün akşam sizi ürküttüğüm için içtenlikle özür dilediğimi söylemek isterim. Saklı bahçe adını verdiğim bu terk edilmiş yere benden başka birinin daha gittiğini bilmiyordum. Dahası, oraya girmenin yasak olduğundan bi'haberdim. Terk edilmiş derma çatma bir yer olduğu için, çok da önemli olmadığını düşünmüştüm.
Tekrar sizi rahatsız ettiğim için özür dilerim.
Pyongyang sarayında kaldığım süre boyunca kendimi rahat hissedebildiğim tek yer orasıydı. Çoğu zaman geceleri uykum kaçıyor, bu yüzden sürekli bu bahçede otururken buluyorum kendimi. Gerçekten de insanı rahatlatan bir havası var, değil mi?
Keşke bu bahçeyle ilgilenen birileri olsaydı. Şimdiki halinden çok daha güzel olurdu.
Lütfen benim için endişelenmeden saklı bahçeye gitmeye devam edin. Sizi bir daha rahatsız etmeyeceğim.
Sevgilerle,
W. Dae"

Comments (0)
See all