Please note that Tapas no longer supports Internet Explorer.
We recommend upgrading to the latest Microsoft Edge, Google Chrome, or Firefox.
Home
Comics
Novels
Community
Mature
More
Help Discord Forums Newsfeed Contact Merch Shop
Publish
Home
Comics
Novels
Community
Mature
More
Help Discord Forums Newsfeed Contact Merch Shop
__anonymous__
__anonymous__
0
  • Publish
  • Ink shop
  • Redeem code
  • Settings
  • Log out

Mucize İmparator

4. Bölüm (2/3)

4. Bölüm (2/3)

Aug 11, 2024

"Chadae, Chadae" 

İmparator gözlerini açmak yerine daha da yumdu. 

"Chadae uyan. Bir şeyler oluyor" 

Arabanın aniden sallanmasıyla yerinden sıçrayan esmer adam kafasını arabanın tavanına vurmuştu. "Kangdae?" dedi uykulu sesiyle. "Sen burada ne yapıyorsun?" Eliyle başını ovuyordu bir yandan da. "Başkentte kaldığını sanıyordum"
"Annen sana göz kulak olmam için gönderdi beni" Kangdae panikli bir surat ifadesine sahipti. "Daha sonra sana ne olduğunu anlatırım, şu an acilen uyanman gerek" 

Saçları birbirine karışmış olan genç imparator esneyerek arabadan indi ve kürküne sokuldu. Dışarısı arabanın içinden daha soğuktu. Hayatında daha önce hiç bu kadar soğuk bir havayla karşılaşmamıştı. Aldığı nefes suratındaki maskeye rağmen burnunu sızlatıyor, Chadae'nin huysuzlanmasına sebep oluyordu. Meraklı gözlerle atrafına bakarken, atından inmiş olan Generale çarpmıştı gözü. Yerdeki ıslak toprağın üzerinde bulunan devasa bir pençe izine bakıyordu. Toprağa gömülü olan iz neredeyse 4 karış boyutundaydı. Etrafında bulunan kan lekeleri hayvanın yaralı olduğunu gösteriyordu. 

"Neler oluyor burada?" diyerek hayıflandı Chadae. Tam ayılamamanın verdiği mahmurlukla durduğu yerde sallanıyordu. Generalin onun sorusuna cevap vermeden aniden olduğu yerden kalkması ve onlara eşlik eden bir grup kuzeyli askere doğru yönelmesi biraz da olsa genç imparatoru sinirlendirmişti. Chadae görmezden gelinmeyi sevmezdi. Bu yüzden Generalin dikkatini çekmek için ayağını iki kez yere vurdu ve bu sefer daha yüksek bir sesle sorusunu tekrar etti. 

Ağaçların arasında sesi çınlayınca, General Park genç imparatora doğru sinirli bir bakış atmıştı. Askerler apar topar dörtlü gruplara ayrılıp diğer güneyli askerlerin yanlarına dağılırken, general hızlı adımlarla chadae'ye yönelmişti. "Sesinizi alçak tutun" dedi agresif bir tavırla. "Şu andan itibaren yolları ayırıyoruz, siz tek başınıza yola devam edecek ve direkt başkente varacaksınız. Sınırın çıkışında size eşlik edecek 1 manga asker göreceksiniz."
"Neler olduğunu anlatacak mısın?"
"Vakit yok" General atlı arabayı süren yaşlı adama baktı. "İmparatoru en hızlı şekilde saraya götür. Elçilerden birine de yolda Geogom izleri bulduğumuzu, bu yüzden rotayı değiştirdiğimizi söyle" 

Yaşlı sürücü kafasını anladığını belirtir gibi salladığında, General park vakit kaybetmeden atına doğru koşmuş ve üstüne çıkmıştı. Kolunu kaldırarak diğer askerlerin olduğu yöne doğru sallamış, onları patikanın sağında kalan yola yönlendirmişti. Herkes generali takip ederken Chadae arkadaşının kolundan tuttu ve onu arabaya soktu. "Lütfen yol boyunca sessiz olun" diye rica etti yaşlı sürücü. "Size aksini söylemediğim sürece arabadan çıkmayın" 

Chadae tam sinirli bir şekilde yaşlı adamı tersleyecekken adamın aniden atları kırbaçlamasıyla olduğu yere mıhlanmıştı. Zıpkın gibi öne doğru fırlayan araba hiç hız kesmeden ilerlerken, genç imparator git gide uzaklaşan askeri birliklere bakıyordu arabanın penceresinden.
"Burayı şimdiden sevmedim" dedi arkadaşına doğru. "Ters giden bir şeyler olmasına rağmen bana kesinlikle bilgi vermiyorlar"
"Saraya vardığımız zaman sorarız" Kangdae arkadaşını teselli etmeye çalışıyordu. "Generalin bir bildiği var ki bizi başka bir yola gönderdi"
"O adamı da sevmiyorum" Chadae gözlerini pencereden ayırıp karşısında oturan Kangdae'ye dikti. Kafasındaki kalpak fazla büyük olduğu için alnının önüne düşüp duruyordu. "Çok korkunç bir adam. Sadece bakışları bile insanı rahatsız ediyor."
"Değil mi? Ben de pek ısınamadım"

Genç İmparator hoflayıp oturduğu yere çökmüştü. 

Ormandan çıkana kadar arkadaşıyla pek konuşamadığı için canı biraz sıkkındı. Ne zaman ağzını açsa arabacının uyarısıyla tekrar susmak zorunda kalıyordu. Rütbe olarak kendinden kat be kat düşük olan insanların ona böyle tavırlar sergilemesi sinirlerini bozmuştu. Bir imparator olarak daha fazla saygı görmesi gerektiğini düşünmeden edemiyordu. Kuzeyin insanları en az havası kadar soğuk ve iticilerdi. 

Ne vakit çevrelerini sarmalayan devasa ağaçlar kayboldu, o vakit derin bir nefes alabildi genç imparator. Toprak yolun verdiği sallantılar kesilip artık taşlı yolun takırtıları kulaklarını doldurmaya başladığında merakla arabanın tül perdesini kaldırıp dışarıya bakmıştı. Tıpkı Generalin dediği gibi onlara eşlik eden 10 tane atlı asker vardı yanlarında. İlk önce Chadae, geçtikleri köylerdeki insanların bu askerlere baktığını düşündü. Fakat çok geçmeden aslında bu insanların ona baktığını anladığında içi ürpermişti. 

Ne zaman bir köyün içine girseler insanlar yaptıkları şeyi bırakıp dik dik arabaya bakmaya başlıyorlardı. Araba gözden uzaklaşana kadar kesinlikle bakışlarını çekmiyor, hatta gözden kaybolduktan sonra bile gittiği yöne doğru dönük kalıyorlardı.
Bu inanılmaz derecede rahatsız ediciydi genç imparator için. Daha fazla insanların kan donduran bakışlarını görmemek adına perdesini örttü ve kalpağını gözlerini kapatacak kadar öne çekti. 




Yorucu ve insanın içini bayan uzun bir 3 günün sonunda Pyongyang'a varmışlardı artık. Başkent esmer adamın düşündüğü gibi bir yer çıkmamıştı. O modern evler ve düzenli yollar beklerken aslında geçtikleri yollarda gördüğü köylerden pek bir farkı yoktu buranın. Saray çevrelediği büyük ve eski duvarlarıyla ön plana çıkıyordu, duvarların tepelerinden yerlere kadar sarkan devasa sarmaşıklar vardı. Ağır ve demirden yapılma kapılar sürüklenerek açıldığında kulakları tırmalayan bir ses çıkartıyordu. 

İmparator Chadae buruşuk suratıyla sarayın bahçesine adımını attığında gördüğü manzara karşısında şaşırmıştı. Bahçe süslü püslü bir yer değildi. Aksine daha çok bir çiftçiye ait gibi duruyordu. Ne imparatorların olduğu heykeller vardı ne de süs havuzları. Bu onun garibine gitmiş, ister istemez surat asmasına sebep olmuştu.
Ona eşlik eden hizmetlileri ve arkadaşıyla beraber ağır ağır ana saraya doğru yürürken kimsenin onu selamlamayışı hiç hoşuna gitmemişti.

Saraya girdiğinde artık selamlardan umudunu kesmişken onu çok tatlı genç bir kadın karşılamıştı. Soluk tenli, al yanaklı ve siyah gözlü bu kadın diğerlerinin aksine ona kocaman bir tebessümle bakıyordu.
"Pyongyang'a hoşgeldiniz Imparator Chadae" diyerek ellerini yüzünün önünde düz bir şekilde birleştirdi ve eğilerek genç imparatoru selamladı. "Umarım yolculuğunuz iyi geçmiştir"

Chadae bu selamlaşma karşısında çok memnun kalmıştı. Boğazını temizleyerek omuzlarını silkedeli ve basit bir baş selamıyla kadının selamına karşılık verdi. "Pek iyi sayılmazdı" diye mızmızlandı tıpkı bir çocuk gibi. "Aniden yolculuk ortasında askerlerimden ayrılmak zorunda kaldım. Ayrıca kimse bana ne olup bittiğini söylemedi"
"Ah, o mesele" diyerek gülümsedi genç kadın. "Arzu ederseniz size detayları ben anlatırım, şöyle buyurun" Eliyle sarayın solunda kalan geniş salonu işaret etti. "Imparator Insoo gelene kadar sizi burada misafir edeyim, o sırada eşyalarınız odanıza da yerleşmiş olur"

Genç Imparator bu sıcak kanlı hanımefendiyle beraber geniş salona geçtiğinde şöyle bir etrafa göz atmıştı. Salonun iki tarafında boyluca uzanan masalar ve minderler vardı. Imparatorun oturması için olan yüksek bir alan, bu alanda da parşömen dolu raflar bulunuyordu.
Yanındaki hanımefendi gidip rastgele bir mindere oturduğunda Chadae'de hemen karşısındaki masaya geçmiş, kendini rahat ettirmek için üstündeki kürkü çıkarmıştı 

"Kusura bakmayın" dedi utangaç bir tavırla. Kendisine bakan bu tatlı gülümsesi olan kadından çekiniyordu. "Sizin adınızı sormayı unuttum. Heyet görevlisi misiniz?"
"Ah hayır hayır" Güzel kadın masanın üzerindeki küçük seramik çay bardaklarına kuşburnu koyan hizmetliye kolaylık sağlamak için biraz sola yatmıştı. "Heyet görevlisi değilim ancak gelen misafirleri karşılamak bir İmparatoriçe olarak görev tanımımda var"
Chadae açık ağızıyla İmparatoriçeye bakarken güzel kadın kıkırdadı ve elinin tersiyle ağzını örttü. "Giydiğiniz kıyafetlerden hiç anlaşılmıyor" dedi esmer adam. "Çok mütevazi giyinmişsiniz"
"Herkesin kürkü birdir" diye cevapladı İmparatoriçe. "Bir tek İmparatorumuzun kürkü farklıdır"
"Gösterişi seven birisi sanırım"
"Pek sayılmaz" Genç kadın kuşburnundan bir yudum aldı. "Kendisinin kürkü gün ışığına çıktığında bordo bir renk verir"
"Neden?"
"Kan lekesi" 

Chadae bu cevap karşısında rahatsız olduğunu belli eder gibi boğazını temizledi ve duruşunu dikleştirdi. Ortamın havasını değiştirmek için "Çay için teşekkürler" diyerek bardaktan bir yudum aldığında bütün suratı ekşimişti. "Acıymış"
Eunjuu ağzıyla elini kapatarak güldüğünde "Alışırsınız" demişti. "Kuşburnu çiçeği buraya yabancıdır, o yüzden daha önce içtiğinizi sanmıyorum"
"Evet biz genelde daha soğuk ve tatlı içecekleri tercih ederiz"
"Güneyin insanı bayıltacak kadar sıcak olduğunu duymuştum, nasıl soğuk tutuyorsunuz?"
"....Bu konuda pek bir bilgim yok"

Genç İmparatoriçe şaşırdığını belirtir gibi yuvarlak kaşlarını yukarıya kaldırdığında Chadae utanmıştı. Kadının suratındaki ifadeyi biliyordu, "Nasıl olur da böyle bir şeyi bilmezsin?" der gibiydi. Doğru ya, Chadae ülkenin İmparatoru olmasına rağmen halkı konusunda pek bir şey bilmezdi. Çocukluğundan beri istediği önüne koyulduğu için bunun nereden geldiğini, ya da nasıl yapıldığını hiçbir zaman sorgulamamıştı. 

İkili rahatsız edici bir sessizlik içerisinde çaylarını yudumlarken aniden saraydaki gümbürtüyle dikkatlerini binanın ana kapısına çevirmişlerdi. İmparator Insoo'nun sinirli olduğu ta oturdukları yerden görülebiliyordu. Bir kaç hizmetli fıldır fıldır imparatorlarının etrafında dönerken, soluk tenli adam tek bir baş hareketiyle herkesi susturdu ve derin bir nefes aldı. "General Park nerede?" dedi tok bir sesle. Huzursuzluğu dudaklarının bükülüşünden belliydi. "Kendisinin çoktan başkente varması gerekiyordu"
"Efendim General Park şu an Sariwon'daki ana kışlada. Güneyli askerlerin yerleşmesine yardım ediyor"
"İmparator Chadae'nin buraya gelişinde eşlik etmedi mi?"
"Hayır efendim" 

Insoo'nun suratı bu cevap üzerine sinirden kıpkırmızı kesilmişti. Elindeki kalın eldivenleri çıkartıp hizmetliye sert bir tavırla uzattığında "Gelir gelmez beni görmesini söyleyin" dedi ve kafasını geniş salona çevirdi. Eşiyle karşılıklı oturan misafiri gördüğünde bile surat ifadesi değişmemişti. Sert adımlarla onlara doğru yürümeye başladığında, İmparatoriçe yavaşça ayağa kalktı ve soluk tenli adamı selamladı. İmparator eşinin selamına karşılık başını sallamakla yetinmişti. "Wang klanından İmparator Chadae" dedi halen daha yerde oturan adama bakarak. "Pyongyang sarayına hoşgeldiniz, yolcuğunuz sırasında başınıza gelenleri duydum. Bir sorun yaşamadığınızı umuyorum"
"Pek değil" Chadae şaşkın bir suratla karşısındaki mermer kadar sert bir yüze sahip olan adama bakıyordu. "Çıkan sorunun ne olduğunu bilmesem de yolculuk konusunda bir şikayetim yok. Saraya çok hızlı bir şekilde ulaştım"
"Bunu duyduğuma sevindim"
"Bir tek arabacının ve Generalinizin tavrı beni rahatsız etti o kadar" Chadae kendisine olan muamaleyi hatırlayınca ister istemez burnunu kıvırmıştı. "Kendileri çok kaba bir adam, bana hiç davranması gerektiği gibi davranmadı" 

Söyledikleri şeyler İmparator Insoo'nun daha da sinirlerini bozmuş gibi duruyordu. "Kusura bakmayın" dedi soluk tenli adam. "General Park sert mizaçlı birisidir. Bir İmparatora kasıtlı olarak saygıda kusur edecek bir karakteri yoktur. Çok disiplinli oluşu sizi rahatsız etmiş olabilir" Eşiyle beraber yerdeki minderlerden birine oturduğunda, İmparator hemen önüne servis edilen kuşburnunu elinin tersiyle uzaklaştırmıştı. Bu sırada Chadae halen daha generalin tavrından mızmızlanıyordu, bütün yolculuk sırasında olanları tek nefeste adeta karşısındaki İmparatorun suratına kustukça soluk tenli adamın kızaran suratını utanç duygusuyla karıştırmıştı. Aslında İmparator Insoo sinirden kızarıyordu. Hem fevri tavrı yüzünden General Park'a sinirlenmişti, hem de karşısında tıpkı 6 yaşında bir çocuk gibi homurdanan sözde imparatora. 

Kısa süren muhabbetlerinin arkasından esmer tenli imparator Geogum denen hayvanın devasa bir ayı olduğunu öğrenmişti. İmparator Insoo'nun söylediklerine göre bu ayı türü ülkedeki diğer ayılardan cüsse olarak çok daha büyüktü. Hiç bitmek bilmeyen iştahları onları agresif hayvanlar yapmaya itiyor, önlerine çıkan her canlıyı parçamalarına sebep oluyordu. Generalin panikle İmparatoru başkente yollamasının sebebi ise hayvanın dikkatini dağıtmak içindi. Genelde tek başlarına yaşayan bu hayvanlar özellikle kışın başlangıcında sürülerini toplayıp öyle avlanıyorlardı. "Başkentte Geogum var mı?" diye sordu Chadae, beti benzi atmıştı. "Eğer dediğiniz gibi tehlikeli bir hayvansa nasıl başa çıkıyorsunuz?"
"Geogum sadece sınırdaki ormanda yaşar" İmparator Insoo düz bir suratla cevaplamıştı. "Ormanın dışına çıkmazlar, onların evleri orasıdır."
"Hiç avlamayı düşündünüz mü?"
"Devasa pençeleri olan ve tek bir darbeyle 10 adamı param parça edebilecek kapasiteye sahip bir hayvandan bahsediyoruz. Neden askerlerimi göz göre göre ormana salayım?" 

Aldığı bu ters cevapla esmer adam hemen susmuştu. İmparator Insoo çok soğuk ve katı bir adamdı. Sürekli gülümseyen ve sıcakkanlı olan eşinin aksine kendisinin bir kere bile gülümsediğini görmemişti. İki farklı renge sahip olan gözleri en az taş heykeller kadar ruhsuzdu. Chadae bu ikisinin nasıl anlaştığına anlam veremiyordu. Bu kadar güzel, bu kadar arkadaş canlısı olan bir kadın nasıl olur da böyle sevimsiz bir adama katlanabilirdi? Birbirlerine olan tavırları o kadar mesafeliydi ki, hiç evli bir çift gibi durmuyorlardı. 

Çok geçmeden esmer tenli İmparator kuzeydeki farklılıkları öğrenmeye başlamıştı. Burada İmparatoru ve halkı ayıran gözle görülür özellikler yoktu. Ne İmparatoriçe ne de İmparator arkalarında en az 10 kişiden oluşan hizmetlileriyle dolaşıyordu. Sarayda çalışanların çoğusu İmparatora hizmet etmektense kendilerine verilen görevleri yerine getirmekle meşgullerdi. Yemek vakti geldiğinde, Chadae çok şaşırdığı bir olayla daha karşılaşmıştı. Çalışanlara verilen yemekle önlerine koyulan yemek aynıydı. Eğer o gün herkes bir kap pilavla kuru et yiyorsa, İmparator da aynısından yiyordu. Ne bir fazla, ne bir eksik.
Hatta bir akşam Chadae üçüncü kaseyi istediğinde İmparator Insoo'nun ters bakışlarına maruz kalmıştı. Her ne kadar soluk tenli adam ağzını açıp bir şey demese de, gözlerindeki o azarlayıcı bakış Chadae'nin tabağı geri çevirmesine yetmişti. 

Pyongyang Sarayının doğusunda kalan ve "Yavru Saray" denilen binadaki odasına doğru yürürken, İmparator Chadae güneydeki zamanlarını düşünüyordu. Rahatına düşkün olan bu genç imparator için kuzeydeki yaşam çok zordu. O istediği kadar yemek yemek istiyordu. İstediği kadar içmek, istediği kadar yatağında yatmak ve uyumak. Bunlar özlemini duyduğu çok basit şeylerdi. Fakat en çok özlediği şey, güneyin sıcak havasıydı. O kırmızı tül elbisesini giyip soğuk mermerlerin üzerinde çıplak ayakla gezmeye alışkınken, burada sürekli kat kat kıyafetler giymek zorundaydı. Artık kafasından çıkmayan kalpak yüzünden saçları düzleşip alnına yapışıyordu. Giydiği kürk kollarını kaşındırıyor, onu bunaltıyordu. 

Alucielo
Alucielo

Creator

Comments (0)

See all
Add a comment

Recommendation for you

  • Secunda

    Recommendation

    Secunda

    Romance Fantasy 43.3k likes

  • What Makes a Monster

    Recommendation

    What Makes a Monster

    BL 75.3k likes

  • Invisible Boy

    Recommendation

    Invisible Boy

    LGBTQ+ 11.4k likes

  • For the Light

    Recommendation

    For the Light

    GL 19.1k likes

  • Silence | book 2

    Recommendation

    Silence | book 2

    LGBTQ+ 32.3k likes

  • Blood Moon

    Recommendation

    Blood Moon

    BL 47.6k likes

  • feeling lucky

    Feeling lucky

    Random series you may like

Mucize İmparator
Mucize İmparator

456 views0 subscribers

Enemies to lovers, Slow burn, LGBT+, Drama ve türlü türlü entrika...
-
Goryeo yarım adasında gün geçtikçe hayat koşulları zorlaşıyordu. İki imparatorluğun hükmettiği bu toprak parçası yakında milyarlarca insanın mezarı olacaktı. Bunun için, acilen önlem alınmalı ve bir şekilde yaklaşan kanlı gelecek değiştirilmeliydi.

Bu yüzden, Güneyin vurdum duymaz, fevri ve en az sıcakları kadar yakıcı olan İmparatoru WANG Chadae bir sabah kalktığında kendini Kuzeyin haşin, hiçbir zaman kendinden ödün vermeyen ve en az soğukları kadar çetin olan İmparatoru HAN Insoo ile yanyana bulmuştu.
Subscribe

8 episodes

4. Bölüm (2/3)

4. Bölüm (2/3)

43 views 0 likes 0 comments


Style
More
Like
List
Comment

Prev
Next

Full
Exit
0
0
Prev
Next